30 Ekim 2013 Çarşamba

Kutlu olsun-1


Çağrı var cumhura: Açılacak Londra Pekin arası seferler. Akşama gök patır kütür fişeklenecek, cumhur büyülenecek. 
Donanmaları sularda, uçakları havada, tankları karada cumhuriyetimizin, askeri de seferber cumhuruyla. Haydi haydi! eller havaya, kutlu olsun nice seneler olsun inşallah.
Atam! şanımız yürüdü, tüm düvel afiyetle seyre, eciş bücüş dedikleri duaya durdu.
Atam! sen yat da, ben takam kafama bi türban. İlmim olsun duadan. En hakiki mürşit dinimdir, o da elbet ki sünnidir.
Atam! patır kütürdü kutlayan fişekler, ellerde kan kırmızı bayraklar. 
Atam! patlamalar heryerde: bir çocuğun elinde oyuncağı cumhuriyetin, patladı*. Çocuktan kopan eller havada, etraf kan revan.

Şüheda Fışkıracak Toprağı Sıksan Şüheda !
O Şühedalar ki :
‘herkes şühedasını bilsin!’ diyor reisler. Şühedaları reisler doğuruyor; fişekle, mermiyle ,copla, vesaire nice senelerce.

Atam! sen kalk da ben sana sarılam, içim gene kan revan.

Cumhur oluruz bazı zaman:  aşkta, aşta, savaşta, bayramda? 

Cumhuriyet, bayramınız kutlu olsun!

Kıt'a dur! bir ki...

*Cumhuriyetin 90 yılında ihtişamlı kutlamalar yapılırken İstanbulda, Şemdinli'de 8 yaşındaki Behzat Özen'in elinde, yerde bulduğu havan topu patladı.

22 Ekim 2013 Salı

EngelSizsiniz

Engelsizsiniz dediler, dediler de:  engel mi? engelsiz mi? olduk biz. Engeller var; önümde koydukları gorgoların*: dizildiler, geçemiyorum bir türlü. Atlamaya gücüm kesmiyor. Atlaya yazarken büyüyüveriyorlar. İş kafada bitiyor diyorlar. Oraya da koymadı mı gorgolar engelleri? Öyle gördüm ben, gorgoları Erbil'in heryerde….



Erbil'e yazılmış Arif mektuplar**, onlara bakıyordum ince ince, düşünceli. Kapısı açıldı dükkanın, kitap dükkanının. Tangur tungur gürültü eşliğinde zevzek bi adam sesi:‘Tamam mı oldu mu?‘. Soruya narince geldi yanıt: ‘Tamamdır çok teşekkür ederim'. Merak ettim döndüm kapıya doğru yavaşça. Papatya gibiydi yüzü genç kızın, kucağında çantası. Gülümseyerek girdi içeri, tekerleri çevirerek.  Amma ilerleyemedi: koridorlar pek dar, tekerlekli sandalyeye yer yoktu dükkanda. Bir tek girişte yığılmış Cemal Süreyya-ya temas edebildi. Temas ederken kitaplara deydi kolu: koridorlar çok dar tabi. Kitaplar devrileyazdı, çok sıkıldı çocuğun canı, yüzünden belli. Aldı bir Sevda Sözleri açtı baktı içine. Canım sıkıldı benim, çok kızdım koridorlara. Çıktım dükkandan kapıda iki kocaman basamak indim ben. Tekerler nasıl inecek? hangi yolda gidecek? İçim sıkıldı çok. Bağırmak istedim: Engelsizsiniz !
*Leyla Erbil (Leylâ Erbil),Tuhaf Bir Erkek - İş Bankası Kültür Yayınları
**Ahmed Arif, Leylim Leylim (Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar)-İş Bankası Kültür Yayınları

2 Ekim 2013 Çarşamba

Gerçeğin Kurguda Kullanımı Üzerine


"Bir çocuk daha öldürüldü. Uyuşturan çetelerin kurşunu vurdu çocuğu. Polisimiz, emir kulumuz ne yapıyor çetelerle? El ele uyuşturuyor çocukları. Uyuşmayanlara kurşundan - plastikten mermileri, gaz dolu fişekleri var. İtina ile hedef alıyor; polisimiz, emir kulumuz.

Sabah çocuğun haberini okudum, içim burkuldu, burkuldu da kanadı; kanadı gene kırıldı memleketimin,  sarmaya bez mi kaldı?

Babasını; lütfetmişler emir kulları da çıkarmışlar ceza verdikleri evden. Gelmiş baba yüreği sarılmış yavrusunun kanamış bedenine. Ağıtlar yakmış, tabutu omuzladığı gibi gömecek. Dur! demişler, durmuş; şehitler ölmezmiş. Cenaze gömülmez, mahallede törenirmiş. Baba töreyememiş, cezalı tabi! eve geri dödürülmüş. Öyle yazmış gastede de içim burkuldu, burkuldu da kanadı; kanadı gene kırıldı. Cenaze kalakalmış günlerce gömülmeyi beklerken usanmış.

Ne diyeyim ben şimdi dedim. Dedim de düşe daldım. Düşte kalmazsa kalkamıyor insan. 
Biri yazsa hikayesi roman olur mu bu çocuğun?  
Amma yazmasınlar hikayesini!. Bu gastede okuduklarım gibi yazmasınlar. Yazana kurşun gelir, yazan yeni bi kurşun atar. O kurşun babanın yüreğini deler, dedenin içini burkar, dostlara dert, güzel çocuğa yeni kefen olur. Anneye: anneyi gömelim. Hem şehitler ölmezmiş. Yazmasınlar, olmasın roman. Böyle dedim ben kendi kendime."***



Kurgularında başkalarının gerçekliğini kendi bilinç süzgeçlerinden geçirip yazıya döküyor birçok yazar. Kurguya ister istemez yazarın bakış açısı yansıdığı için çok sorunlu metinler çıkabiliyor ( bence).

Aklıma yıllar önce okuduğum Oya Baydar’ın Erguvan KApısı adlı romanı geldi. Bu romanı keyifle okumama rağmen, yazarın direk doğruyu işaret etmesi ve okuyucu olarak bana hiç alan bırakmaması nedeniyle sevmemiştim (Oya Baydar ile aynı doğruya bakmama, kendisine bütün olarak hayranlık duymama rağmen). Romanı didaktik, karakterlerini sığ ve yapay bulmuştım. Oya Baydar’ın romanınında kullandığı ‘ölüm orucu’ hikayesi nedeniyle birtakım kişilerin ya da örgütlerin canının sıkıldığını duymuştum.


Geçenlerde ‘kültür mafyası’ adlı  bir dergi elime geçti. Orada benim tanıdığım bir insan üzerinden kesinlikle yanlış ve çok çok kırıcı bir ‘hikaye gibi şey’ kurgulanmıştı. Muhatap almayarak, ‘hikaye gibi şey’i yok saymayı kendime uygun görmüştüm.


Gerçek insanlar, olaylar üzerinden metin kurgulamak emek, ve çok yönlü empati gerektirmekte (bence tabi). Günümüz yazarlarından Ahmet Büke’yi çok başarılı buluyorum. Okuduğum her öyküsünde aldığım tat bani bambaşka bir ruh haline taşıyor. İş cinayetinden, kürt meselesine memleketin her türlü kanayan yarasını büyük bir ustalık, derin bir bakışla ele alıyor-Bence yani. Bu vesileyle: Sevgili Ahmet Büke öyküleri, tanıştığımıza çok memnun oldum!
not: karalama 94 de yapılmıştır


*** Maltepe Gülsuyu 'nda uyuşturucu çeteleri tarafından öldürülen genç Hasan Ferit Gedik ve bahsi geçen olayın haberi:
http://www.radikal.com.tr/turkiye/armutluda_gergin_bekleyis_suruyor-1153530