23 Mayıs 2014 Cuma

Once-Bir zamanlar

Çok ihtiyaçcım varmış bu filmi izlemeye. Sıcacık bi film. Film boyu dinlediğim güzel müzik ve sıradan insanların sımsıcak hayatları bana huzur ve keyif verdi. Memleketteki bunca garabetten  kısa bir süre sıyrıldım.

İrlanda'da söz yazarı ve müzisyen  adam (Glen Hansard), sokaklarda müzik yaparken bi yandan  babasının tamirci dükkanında çalışıyor.  Bi gün  Çek bi kızla tanışıyor.   Annesi ve bebeğiyle yaşayan kızımız ( Marketa Irglova) enfes bir sese sahip ve piyano çalmayı seviyor. Hayali albüm çıkarmak olan yetenekli  sevgi dolu adamımız,hayat-sevgi-yetenek dolu Çek arkadaşının da gayretiyle demo kaydı yapar... 

Film boyunca bu iki  insanın hayatlarına müzik eşliğinde sokulup ısınıyor insan. Dayanışmanın, paylaşmanın tadı damağında kalıyor

Filmden sonra baktım ki bu iki oyuncu aynı zamanda müzisyen ve hayat arkadaşıymış:) Kendilerini dinliyeceğim arasıra. Bi yastıkta da kocasınlar.


20 Mayıs 2014 Salı

RAN-Akira Kurosawa

Filmdeki diyaloglara ve konuşulan dilin rengine, verdiği hisse alışmam biraz zaman aldı. Çünkü hiç Japon filmi izlememiştim. Japon kültürü konusunda suşi ve harakiri  kelimeleri dışında bildiğim bir şey yok. İlk işim Japon kültürüne acık yakından bakmak olsun...

Ran, Japoncada “Kaos” anlamına geliyormuş. Hiçbir filmde görmediğim, belki hayatımda bunca dikkatimi çekmemiş gökyüzünde dolaşan bulut sahneleri beni çok etkiledi.  Yönetmenin ilk bulutlu sahneyi çekebilmek için  seksen beş gün  çekim yerinde beklediği söyleniyor. 



Film bir av partisiyle başlıyor. Yaşlı Lord  devleti üç oğlu arasında paylaştıracağını bu av partisinden sonra açıklar. Devletin yönetimini ve birinci kaleyi en büyük oğluna, ortanca oğluna ikinci  kaleyi, küçük oğluna üçüncü kaleyi bırakacaktır. Küçük oğlu bu paylaşımın ağabeyleri arasında savaşa neden olacağını düşünür ve tepki verir. Bunun üzerine baba kendisine saygısızlık yaptığını düşündüğü küçük oğlunu kovar ve onu haklarından men eder. Zaman içinde küçük oğlu haklı çıkar. Yaşlı adam, kendiyle-iktidarıyla ve zulmüyle acılar içinde yüzleşir. 

Film iktidar  hırsının getirdiği  yozlaşmayı, sonu gelmez tutkuları ve bunun sonucunda gelen tükenişi çarpıcı, şiirsel bir dille aktaryor izleyiciye. Film, günümüze de çuk diye oturuyor. Dünya tarihinde iktidarın olduğu her zamana da cuk diye oturacağına kuşkum yok.


Filmden bir sesleniş:


-Tanrılar nerede Buda nerede?Gerçekten varsanız beni iyi dinleyiniz. Muzır ve zalimsiniz. Orada canınız çok mu sıkılıyor da burada bizi karınca gibi eziyorsunuz? Cevap verin. İnsanlar ağlarken bukadar mı zevk alıyorsunuz?

-Yeter tanrılara saygısızlık yapma. Asıl ağlayan tanrılar. Zamanın başlangıcından buyana aralıksız birbirimizi öldürmemizi seyrediyorlar . Bizi kendimizden koruyamazlar ki. Ağlama! bu dünyanın hamurunda var

13 Mayıs 2014 Salı

Utanma-2

Bu resimi, bi madencinin evladı babasını anlatmak için yapmış. Siz de evlattınız, resmetmeyi sever miydiniz? Belki evladınız vardır resmetmeyi seven?

Can alacağı belli madenlerden birinde olan oldu ve işçiler içerde kaldı. Sayılar uçuşuyor havada, onbeş...dörtyüz ölü diye.. 

Bitek iktidarı=parayı sevenlerin güçlü olduğu memleketimin düzeni, var ya düzeni: bizi düzen! işte o düzende düzen yok! Düzenin tek kuralı var, o da: muktedirin temiz ne kalmışsa, üstüne basa basa tepeye çıkması. Bizim ise cebimizde üç tane maymun: görmedim, duymadım, bilmiyorum!

Bu sabah uyandık, sıcak yataklarımızdan kalktık, ayılmak için yüzümüzü yıkadık. Amma kömürün karası var alnımızda. Yıkasak da çıkmayacak, sıcak yatakları olmayanlar oldukça, madenden kazanılan parayla gök delenler dikildikçe, biz o gökdelenlerden bi daire almaya özendikçe...


Bu sabah uyanmaya utandım, alnımda kömürün karası....


Soma holdingin başındaki dingil ile roportajdan alıntı:

- TKİ, Soma'da kömürü kendisi çıkarırken tonunu 130-140 dolara mal ediyordu. Biz ihaleye girip, tonun TKİ'ye yüzde 15'lik rödovans payı dahil 23.80 dolara çıkarma taahhüdü verdik. 
- TKİ, kömürün maliyetini oldukça indirmiş. Bu model size de para kazandırıyor mu?
 - Gerek biz, gerekse diğer özel şirketler kâr etmesek bu işe girmezdik. - Kârlılığa ulaşmak nasıl oldu?
 - Bizim mühendis ve işçilerimiz uzaydan gelmedi. Sadece işi iyi planlamak, özel sektörün çalışma tarzı devreye girdi o kadar. 

http://www.radikal.com.tr/turkiye/alp_gurkan_vahap_munyara_konusmustu-1191955

6 Mayıs 2014 Salı

Utanma -1

Haftasonu, hıncahınç kalabalık olur Kadıköy. İter iter insanlar; önünde ne varsa, insan - lokma vesaire.
İtiyor ve itekliyorken  Kadıköyünde, ince-uzuncana bi adam gördüm. Zamana direniyordu sanki adam. Düz saçları, sakalı ve gözlükleriyle 70 lerde yaşıyor gibiydi. Grevdeki işçilerin giydiklerine  benzeyen, üzerinde "Emekçi Şair" yazan bir önlük giymişti.  Bir elinde, içinde kitaplar olan beyaz naylon poşet vardı. Yukarı kaldırdığı diğer eliyle, şiir kitabını kalabalığa gösteriyor ve ezberindeki şiirlerini okuyordu.

Nerde kaldım? Kalabalığın içinde iteliyordum. Şairin cılız sesi kulağıma çalındı. Sese uzandım, ama ulaşamadım. Kalakaldım ve üstüme gelen kalabalığın üstüne yığıldım. İçimden bana tedirginlik veren bir şey söküldü sanki, dinginleştim. Ayaklarım ilerledi. Az ötedeki köşeyi döndüm. Kalabalığın, çok kalabalığın! içine kurulmuş masalarda insanlar yiyip içiyorlardı. Çok yiyiyor, çok içiyorlardı. Masanın birine kalabalıktan sıyrılan, yüzü kavruk kız çocuğu yanaştı. Etekliği mordu. Atkuyruğuydu yapaklı saçları. Güneşten kavrulmuş yüzü pislik içerisindeydi. Çok yemek yiyen insanlara birşeyler söyledi. Kıpırdamadı yemek yiyenler, utandım. (Sadece utanmayı mı bildim bu dünyada?) yere kaydı gözlerim. Çocuğun ayakları çıplaktı. Havada, yerde Nisan serinliği vardı. Çocuğun topuğunda, tırnaklarında, parmak aralarında sızıp da kurumuş kanlar vardı. Bu dünyada bir tek utanmayı bilebildim ben. Yere bakınca da çok utanıyorum.

2 Mayıs 2014 Cuma

Chce sie zyc-Hayat çok güzel

Ben Bitki Değilim!

2013 Polonya yapımı bu filmi tesadüf eseri izledim.

Ufak Mateusz, doğuştan  beyin felçli, etrafıyla iletişim kuramayan, sırt üstü sürünebilmek dışında hareketleri kısıtlı, babasının ve annesinin şefkati ve yardımıyla yaşayan bir çocuktur. Soğuk, "bilimsel" heyetlerin bitki-moron gibi tehşistler koyduğu Mateusz, babası ve annesinin çabasıyla hayata tutunmaya gayret etmektedir. Ufak Mateusz babasını kaybeder. Büyük çaresizlik ve mutsuzluk içinde engelli oğlunun bakımını yapan anne, artık büyüyen oğlunu taşırken düşer. Ablası Mateusz'u zihinsel engellilerin bakıldığı bir merkeze götürür. Mateusz'un iletişim kurabilme ve kendini diğer insanlara anlatabilme gayretidir filmin konusu.
Filmde Mateusz' u oynayan ouncu bukadar zor bir rolün üstesinden nasıl geliş?. Film boyunca, oyuncunun gerçekten engelli olduğunu düşündüm. Filmin sonunda gerçek Mateusz ile filmdeki Mateusz'un  kameralara keyifli bir şekilde poz verdiklerini görünce... Evet film gerçek bir yaşamı anlatıyordu. Hem de çok etkileyici bir dille.

Film sonrası yaşam hakkı üzerine uzun uzun düşündüm. Ve düşünmeye devam edeceğim.
Şımarıkça yaşamını  heba edenlerin izlemesi gereken bir film. (İntahardan bahsetmiyorum. Şımarıkça bir şey değildir intahar)

http://www.imdb.com/title/tt3092552/