23 Şubat 2015 Pazartesi

Kafamda bir tuhaflık - Orhan Pamuk

Daha önce okuduğum kitapları İletişim yayınlarındandı Orhan Pamuk'un. Artık YKY'den çıkacakmış kitapları. Nobel ödüllü yazarımızın  İletişim yayınlarından YKY'na geçmesine bir okur olarak içerledim. ELbet YKY gayet güzel, güzide bir yayın evi. Amma ve lakin bir bankanın arkasında olduğu bir yayınevi, şimdiye kadar gayet sanatın ve sanatçının dostu, özgürlükçü vs ama işte, arkasında çok güçlü koca bir bankanın olması  beni huzursuz ediyor. İletişim gibi memlekette gerçekten faydalı eserler vermeye çalışan, 'ciddi' bir yayın evinin olması çok değerli. Bu nedenle Orhan Pamuk'a iletişim yayınları aracılığıyla ulaşabilmeyi isterdim. Neyse, üstüme vazife olmayan meselelerde daha fazla konuşmayayım. Nedense trafiği cılız şu zavallı blogumda buna değinesim geldi. Bir de sevgili nobelli yazarımızın politik çıkışlarına değinsem mi? Hayır artık bırakayım  hem işim, hem haddim olmayan yorumcuklarımı ve bir okur olarak yazarın eserlerine  döneyim.

Yazarın en sevdiğim tarafı, tüm içtenliği ve açık yürekliliği ile yazma serüvenine ilişkin deneyimini  okuyucu ile paylaşması. Bu nedenle kendisinden sonra da yeniden üretilecek, düşünülecek bir yazar. Yazarın zihnini, kurgularkenki deneyimini merak edenlere "Saf ve düşünceli romancı" yı okumalarını tavsiye ederim.  Yazarın "Masumiyet Müzesi" ile edebiyata ve müzeciliğe ilişkin  çok özel harman bir eser vermesi de çok değerli.

Orhan Pamuk'un bir edebiyat dehası olduğunun kanıtı gibi Kafamda bir tuhaflık. Hiç bilmediği insanların hiç görmediği hayatlarını, 60'lardan günümüze değin  anlatıyor bu sefer.  Yoksul insanların hayatlarında, zihinlerinde dolaşırken Türkiye tarihi belgeseli izler okuyucu aynı zamanda. Siyasi olarak da derin ve iyi bir roman.  Anlatım tekniği de çok yetkin. Kafası tuhaf olan ana kahramanımız Mevlut türlü seyyar satıcılık, büfecilik vs işleri yapar İstanbul sokaklarında. Bozacıdır ruhu aslen. Müthiş güzeldir bozası,  bunu kitabı okurken kokladığınız, tatığınız bozadan anlayabilirsiniz. Kitap okurken deli divane gibi boza aradım pastanelerde. Birkaç tanesini denedim, hiç Mevlut'unki gibi hoş, tam kıvamında değildi.  Tabi şimdi plastik şişelerde el değmeden yapılıyor da ondan. Rahiya ve Mevlut'ün sevgisi yok bu yeni nesil bozalarda.

Kitabın ayrıntısına çok girmek istemiyorum. Neden bilmem, sonlara doğru biraz sıkıldım. Bence yazar, sıkıldığım bölümde romanın ritmini özellikle sevimsizleştirmiş. Belki de bu Pamuk'un şehr-i İstanbul'un değişiminden duyduğu rahatsızlığı yansıtıyor?

Orhan Pamuk, hikayesini anlatırken, kahramanın zihnine bile soksa bizi, duyguyu çok ayrıntılı anlatmıyor. Hatta bazen oldukça mekanik bir biçimde veriyor.  Kafamda tuhaflık da böyle. Fukaraların hayatı, duyguları gayet mekanikçe anlatılıyor ama okuyucu o hayatın duygusunu roman boyunca  bulabiliyor. Sanıyorum Pamuk anlatımında okuyucunun doldurabileceği boşluklar bırakıyor ve her okuyucu duygusunu kendi buluyor. Belki de  Orhan Pamuk'ğu  tüm dünyanın anlama ve sevme nedeni bu.

Bu yazıyı iliştiriyorum:
 http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kitap/184823/_Kafamda_Bir_Tuhaflik_.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder